SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EDEB BAHSİ

<< 4944 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ حَدَّثَنَا سُهَيْلُ بْنُ أَبِي صَالِحٍ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَزِيدَ عَنْ تَمِيمٍ الدَّارِيِّ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ الدِّينَ النَّصِيحَةُ إِنَّ الدِّينَ النَّصِيحَةُ إِنَّ الدِّينَ النَّصِيحَةُ قَالُوا لِمَنْ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ لِلَّهِ وَكِتَابِهِ وَرَسُولِهِ وَأَئِمَّةِ الْمُؤْمِنِينَ وَعَامَّتِهِمْ أَوْ أَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ

 

Temimü'd Dâri'den (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.v.);

 

"Din nasihatten ibarettir. Din nasihatten ibarettir. Din nasihatten ibarettir" buyurmuş. (Orada bulunan sahâbiler)

 

Kim için (Ya Rasûlullah)? demişler,

 

"Allah için, Kitabı için, Rasulü için, mu'minlerin emiri için ve bütün mu'minler için". Yahutta: "Müslümanların emiri için ve bütün müslümanlar için-" buyurmuştur.

 

 

İzah:

Buhari. iman, Müslim, iman; Tirmizî, birr; Nesâî, bey'at; Darimî. rikak; Ahmed b. Hanbel. 1, 351, II. 297, IV, 102-103.

 

Nasihat, kalpte hiçbir kötülük bulunmamak şartıyla jcarg1(ja bulunan kimse için hayır dileğinde bu­lunmak, ya da onun hayrına olan işi bizzat yapmaktır. Bir başka ifadeyle karşıdaki insan için samimi olarak iyilik ve hayır düşünüp onun hayrına çalışmaktır.

 

İmam Nevevî'nin açıklamasına göre, her ne kadar bazı âlimler bu hadisin İslamın dörtte birini ifade ettiğini söylemişlerse de aslında bu söz eksiktir. Çünkü İslamın dörtte biri değil, tümü bu hadise dayanmaktadır. Dünya ve âhiret saadetini anlatmakta felah kelimesinden daha kapsamlı kelime olmadığı gibi, arapçada "nasihat" kelimesinden daha kapsamlı bir kelime yoktur.

 

Arapça'da bu kelime "balı mumundan ayırmak" anlamında kullanı­lır. Bu yönüyle düşünülecek olursa, nasihat kelimesinin nasıl ince, hassas ve hayırlı duygulan içine aldığı ve nasihat eden kimsenin muhatabı hak­kında ne kadar ince ve hayırlı duygular beslediği anlaşılır.

 

Şimdi nasihatin kimler için ve nasıl yapılacağını hadisteki sıraya göre açıklayalım:

 

1. Allah adına nasihat: Allah'a iman etmek, ona hiçbir şeyi ortak koş­mamak, onun bütün kemal sıfatlarıyla muttasıf ve noksan sıfatlardan mü­nezzeh olduğunu tasdik edip, ona hiçbir riyanın karışmadığı bir ihlâs, sa­mimiyet ve teslimiyetle ibadet edip isyandan kaçınmak, onun sevdiğini sevip yerdiğini yermek, dostunu dost bilip düşmanını düşman bilmek, ni­metlerini şükürle karşılayıp onun yolunda herşeyi feda etmeyi göze al­maktır.

 

2. Allah'ın kitabı için nasihat: Onun Allah kelâmı olduğuna, Allah katından gelip içine insan sözü karışmadığına, Allah'dan başka hiçbir kimsenin onun mislini meydana getiremeyeceğine, insanlığın dünya ve âhiret saadetinin bu kitapta olduğuna inanmak ve onu bu inançla ve ada­bına riâyet ederek okuyup tüm hükümlerini hayata uygulamaktır."

 

3. Hz.Nebii için nasihat: Onun Nebi olduğuna, Al­lah'dan getirdiği herşeyin doğru olduğuna inanmak, emrettiği herşeyi im­kân nisbetinde yapmak, nehyettiği herşeyden kesinlikle kaçınmak, haya­tında ve vefatından sonra ona ve tebliğ ettiği dine yardım etmek, onun sevdiklerini sevmek, düşmanlarını düşman kabul etmek, onun davetini yaymak, sünnetini yaşatmak ve onu yegâne örnek bilmektir.

 

4. Müslümanların emirleri hakkında nasihat: Hak olan her hususta onlara yardım ve onlarla beraber cihad etmek, müslümanlara, reislerine, karşı olan görevlerini münasib bir dille hatırlatarak, onun aleyhine haksız bir kıyamın oluşmasına engel olmaktır.

 

5. Müslümanların tümü için olan nasihata gelince, onlara dünya ve âhiret hayatı hususunda hayır ve saadet yollarını göstermek, onlara eziyet

 

vermemek, kusur ve ayıplarını örtmek, iyiliğe çağırıp, kötülükten sakın­dırmak, büyüklerine hürmet küçüklerine şefkat ve merhamet, kendi şahsı için sevip arzu ettiğini onlar için de ayniyle istemek, onların mal, can ve namuslarını kendine ait olan kadar mukaddes bilip korumak, dertlerine ortak olup gidermeğe çalışmak... Umum müslümanlara karşı nasihat ve samimiyetin bir kısmıdır.[Nevevî, Müslim Şerhi, II, 37-38.]

 

6. Nasihat en geniş manasıyla Nebide tecellî etmiş, en ağır şart­lar altında, kendilerini en büyük düşman olarak gören kavimlerine karşı, sırf hayır ye saadet olan hak yolunu talim için çalışmış, hayatlarında tek gaye olarak ümmetinin hak yola girmelerini hedef almış, bu yolda bir karşılık beklemeden, onlar kendilerini taşlarken onların hidayeti için dua etmişlerdir. Kur'an-ı Kerim'de bir Nebi(s.a.v.)'den şu sözler nakledilir: "Ey Kavmim, and olsun ki, ben size Rabbimin üzerime yüklediği risalet ve elçilik vazifesini tebliğ etmiş durumdayım. Sizin hayrınıza olanı istemiş, hayrınız için çahşmışımdır. Fakat siz hayrınızı isteyen­leri sevtniyormusunuz.[A'raf 79]

 

Türkçemizde "nasihat" kelimesi, öğüt vermek, hayırlı olanı tavsiye etmek anlamında kullanılır. Bu ise asıl manasından sadece bir kısmını ifade etmektedir. Çünkü "nasihat" yukarıda da geçtiği üzere sözle olduğu gibi, iş ile de olur, gönül ile de olur. Diğer Müslümanların iyilikleri, ıslah edilmeleri, sıhhat ve afiyetlerinin devamı için Hak Teâlaya dua etmek mü'minlere karşı nasihat çerçevesi içinde yer alır. Kur an-ı Kerimde has mü'minlerin duası olarak nakledilen şu mübarek sözler, çok ince bir ru­hun Mevlayı zülcelâle yükselen niyazlarıdır: "Ey Rabbimiz, bizi ve biz­den önce geçen kardeşlerimizi mağfiret buyur, günahlarımızı bağış­la. İman eden kimselere karşı kalblerimizde hiçbir kin ve kötülük bı­rakma... Ey Rabbimiz, şüphesiz ki şefkati, merhameti bol olan mevlamizsın sen."[Haşr 10]

 

Nasihatin sözle öğüt verme kısmında aranılan şartlarından biri hattâ en mühim olanı tavsiye edilen iyiliğin, tavsiye eden tarafından bizzat yapıl­masıdır. Kendisi yapmadığı halde başkasına iyilik tavsiye eden kişi, şayet bu sözlerinde samimi ise neden kendi yapmaz? Değilse neden böyle sa­mimi olmayan bir davranış içine girer? Hiç bir kimse bir başkasını şahsından daha ötede düşünemez. Düşünürse mutlaka manevî yönden kendine geçecek bir ecir ve mükafatı hedef almış demektir. Halbuki işin mane­vî yönünü düşünen insanın, bir iyiliği başkasına tavsiye ederken eli kolu bağlanmış değildir. Kendinin de yapmasına bir engel yoktur. Ayrıca sö­zün tesirli olması için, söyleyenin, söylediğini önce kendisi yapması şart­tır. Meyhanenin duvarlarına, meyhaneci tarafından yazılan "şarab içmeyi­niz, sarhoş olursunuz, başınıza musibet yağar" sözlerinin ne gibi bir kıy­meti vardır?

 

Cehennemde en şiddetli azaba uğrayacaklardan birinin, başkasına iyi­liği emrettiği halde kendi yapmayan, nehyettiği kötülüğü de kendisi ya­pan kimse olduğu efendimizin bir hadis-i şeriflerinde anlatılır.

 

Büyükler, doğru ve iyi olduğunu bildikleri sözleri: "kulağına küpe yap" diyerek küçüklere aktarır, nasihatten anlamayanlara "kulağından pa­muğu çıkar da dinle" derlerdi. Ziya Paşa'nın darb-ı mesel haline gelen şu beyti, büyüklerin sözlerine kulak asmayanlar hakkındadır:

 

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir

 

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir."[İmam Nevevî, Kırk Hadis (ire.), A. Lütfi Kazancı, Nübüvvet Pınarından, 99-105'ten özetle.]